Criminal Case Wiki
Advertisement
Vaka Diyaloglar
Ölüadamkoşuyor


Spiker: İşte burada, sezonun en çetin mücadelesi olan Grimsborough Bıldırcınları - Wippeka Armadilloları macında sizlerleyiz sayın seyirciler.
Jones: HAYDİ BASTIRIN BILDIRCINLAR!
Spiker: Bu maç ölüm kalım mücadelesi. Kazanan takım sezon sonu şampiyonluğunu büyük bir ölçüde garanti altına alacak. Ve işte, Grim Üniversitesinin yıldız kaptanı: Troy Takiguchi!
Spiker: Ve maça Bıldırcınlar başladı! Hey! Takiguchi pas vermedi! Doğrudan kaleye doğru koşuyor!
Jones: Yürü be Takiguchi! Kim tutar seni!
Spiker: Gözlerime inanamıyorum sayın seyirciler! Kırk metre! Otuz! Takiguchi kaleye oldukça yaklaştı! Gidişine bakın hele!
Jones: Yürü BE aslanım! Yapabilirsin!
Spiker: Armadillolar Takiguchi'ye kaleye varmadan yetişmeye çalışıyorlar... Bir saniye! Olamaz! Troy Takiguchi yerde, hemde kaleden sadece üç metre mesafede!
Jones: Ahhh, hayıırrr!
Spiker: Yerden kalkmıyor bile... Kimse ona dokunmadı! Hakemler mola istediler. Sağlık görevlileri Takiguchi'ye doğru koşuyorlar!
Jones: Neler oluyor orda? <İsim>, kalabalık çıldırdı. Derhal sahaya inip güvenliği kontrol altına almalıyız.


Bir kaç saniye sonra, sahada...
Jones: Stad tamamen boşaltıldı, <İsim>. Ne yazık ki, Troy Takiguchi'nin öldüğünü doğrulayabiliriz!
Jones: İnanamıyorum. Hemde Troy gibi güçlü ve yapılı birisi... Burada kesin bir oynama var! Hadi futbol sahasından toplayabildiğimiz delili toplayalım, <İsim>!

1 Bölüm

İncele: Futbol Sahası.
Jones: Bu çok kötü... Takiguchi, Grimsborough Üniversitesi öğrencilerinin gözünde bir kahramandı. Çlmek için fazla gençti.
Jones: Kolunu gördün mü? Nereden baksan mayalı hamur gibi şişmiş!
Jones: Bu doğal olamaz! Haydi Takiguchi'nin cesedini Nathan'a gönderelim. Dua edelim de bir şeyler çıkartabilsin.
Jones: Ayriyetten, şu bulduğun ağızlığa da bir yakından baksak iyi olacak. Eğer kime aitse, Troy'un düşüşünü birinci elden görmüş olmalı!
Jones: Bir de Grimsborough Bıldırcınlarının koçu Franklin Caldwell ile de konuşmamız lazım. Kurban hakkında önemli bilgilere sahip olmalı.

Otopsi: Kurbanın Cesedi
Nathan: <İsim>, bir şey çok açık: Troy Takiguchi'nin futbol sahasındaki ölümü kesinlikle doğal yollardan OLMAMIŞ!
Jones: Aynen öyle. Bir insanın kolu bu kadar büyüyemez!
Nathan: Evet, benim de dikkatimi çekti bu, özellikle Troy'un kolundaki iğne izini gördükten sonra. Tıbbi kayıtlara baktım... Kurbanımız, tip 1 şeker hastasıymış. Her gün insülin iğnesi yapıyormuş.
Nathan: Bugünse, insüline ek olarak gizli bir madde daha varmış... EPO olarak da bilinen Eritropoietin maddesinin inanılmaz yüksek dozu.
Jones: EPO? Yani kast ettiğin şey... Doping hormonu mu?
Nathan: Evet. Ama Troy'un EPO meselesini bilmediğinden eminim. Testleri temiz, daha önce hiç EPO kullanmamış, çünkü bunun için iyi bir nedeni var...
Nathan: EPO ile insülinin karışmaması gerek. Enjeksiyon kanda pıhtı oluşturmuş, bu da kurbanın kolunda ilerleyerek kalbine kadar varmış, nihayetinde geçirdiği kalp krizi de ölümcül olmuş.
Jones: Yani kurban, EPO ile öldürüldü... Profesyonel bir sporcu için oldukça ironik, değil mi <İsim>?

Franklin Caldwell ile kurban hakkında konuş.
Franklin: Her şey çok karışık. Sezonun böylesine önemli bir anında oyun kurucumu kaybettim! Durum bundan daha kötü olamazdı!
Jones: Koç, bunun takım için kötü olduğunu anlıyorum; ama bir oyuncunun ölümünün, bir futbol sezonunu kaybetmekten daha önemli olması gerekmez mi?
Franklin: N'olur beni mazur görün <Rütbe> <İsim. Hepimizin acılarla başa çıkma yöntemi farklı. Elbette ki Troy'un ölümü beni derinden etkiledi. Bu kadar genç ve geleceği parlak birinin sonu ölüm olmamalıydı.
Jones: Troy'un bir sorunu var mıydı? Başına gelenleri aydınlatmada yardımcı olabilecek herhangi bir şey?
Franklin: Bildiğim kadarıyla yoktu. Maçlara hazırlanmak için onun başka bir şeyler yaptığını sanmıyorum. Süper lige katılmak onun hayaliydi, her şeyini buna veriyordu.
Franklin: <Rütbe> <İsim>, şimdi izin verirseniz, travma geçiren oyunculardan kurulu bir takımı toplamam gerekiyor.
(Franklin ile konuştuktan sonra)
Jones: Koç Caldwell'in haşin biri olduğunu biliyorum ama harika bir koçtur, <İsim>. Oyuncuları için her zaman en iyisini içtenlikle ister ve bu da hep işe yaramıştır.
Jones: Şimdi... Kurban bir futbolcu, ama öncelikle ve asıl olarak bir Grimsborough Üniversitesi öğrencisi, haklısın.
Jones: Futbolcular, takım bağlılığını oluşturabilmek için aynı yurtta kalırlar. Hadi gidip kurbanın odasını bir kontrol edelim!

İncele: Ağızlık
Jones: Her zaman olduğu gibi harikasın, <İsim>! Bu ağızlıktan topladığın DNA, bunun kime ait olduğunu bize gösterecek!
Jones: Hadi bu DNA'yı doğruca Grace'e verelim!

Analiz et: DNA
Grace: Bana hiç DNA göndermezdin, <İsim>! Acaba diyorum, küçük bir kutlama mı yapsam.
Jones: Hehe, aman ne kadar komik. Söyle bakalım, <İsim>'in kurbanın cesedinin hemen yanında bulduğu ağızlığın sahibini öğrenebildin mi?
Grace: Tabii ki öğrendim. Futbol oyuncularının kayıtları tutuluyor, böylece yöneticiler kayıtların temiz olup olmadığına bakabiliyor. Ağızlık Thomas Boedeker'e ait.
Jones: Thomas Boedeker mi? Dur biraz, Wippeka futbol takımının oyun kurucusu değil mi o?
Jones: Bıldırcınlar'ın rakibi. O gün Troy sahada onlara karşı oynuyordu! Gidip onunla konuşalım, <İsim>!

Thomas Boedeker ile kurbanın ölümüne tanıklığını konuş.
Thomas: Demek ağızlığımı, Takiguchi'nin cesedinin yanında buldunuz, öyle mi? Çünkü takımımı ipe dizmeyi başardıktan sonra onun peşine düşmüştüm!
Thomas: Troy, bir insanın olabileceğinden daha hızlı ve daha enerji yüklüydü, ama bir şeyler de ters gittiği açıktı: Kolu, deli gibi şişiyordu!
Thomas: Yere düşer düşmez onun yanına koştum, ama hayatta kalamayacağı çok barizdi. Ahh, yüzündeki o ifadeyi unutabileceğimi sanmıyorum...
Jones: Sen ve Troy, birbirinize rakip oyun kurucularısınız. İkinizin arasında epey şiddetli bir nefret duygusu olmalı...
Jones: ... ve sezonun en önemli maçı oynanırken böyle bir rakibin ölmesi de senin için bulunmaz nimet olmuştur.
Thomas: Tabi canım! Bir oyuncudan kurtulmak için kariyerimi tehlikeye atar mıyım sanıyorsunuz! Ben nasıl bir oyuncu olduğumu biliyorum, hile yapmadan da Troy'u ezerdim.
Thomas: Beni iyi dinleyin. Takiguchi'ye saygı duyuyorum, benim dengimdi. Onu öldürmek... bana ne kazandırırdı ki?

İncele: Troy'un Yurt Odası
Jones: Ağzına kadar dolu bir çamaşır sepeti... Öğrenci odalarının olmazsa olmazı! İçine bakmayı aklından geçiriyorsan, burnunu tıkasan iyi edersin <İsim>!
Jones: Galiba kurbanın bilgisayarını buldun! Hadi açıp neler bulabileceğimize bir bakalım!

İncele: Çamaşır Sepeti
Jones: Bu futbol forması, haliyle kurbana ait olamaz, adı tutmuyor çünkü! Peki, Takiguchi'nin yurt odasında ne işi var o zaman?
Jones: Formanın sahibi Chad Baker da Grimsborough Bıldırcınları'nın bir oyuncusu... daha doğrusu, yedek oyun kurucusu demek lazım!
Jones: Takiguchi, oyunun en kilit anlarında takımı adına sahaya giren yıldız oyun kurucuydu.
Jones: Bu da demek oluyor ki, Baker, yedek kulübesinde EPEY zaman geçiriyordu.
Jones: Haklısın, <İsim>. Kenarda bu kadar uzun süre bekletilmek... bir adamı uçlara sürükleyebilir. Gidip Chad'le konuşalım!

Chad Baker ile kurbanla olan ilişkisi hakkında konuş.
Chad: Aman bravo. Formalarımdan birini Troy'un odasında bulmanız kadar doğal bir şey yok... Çünkü biz oda arkadaşıydık da birazcık!
Jones: Öyle mi, o zaman gayet yakındınız...
Chad: Yoo, kanka falan değildik. Koç sadece, ikimizin aynı ranzada yatmasının bizim için iyi olacağını düşündü.
Jones: Takiguchi senden çok daha iyiydi, değil mi? Sen yedek oyun kurucuydun ve asıl ilgiyi hep o çekiyordu. Bu senin için epey can sıkıcı olmalı...
Chad: Rekabet oyunun bir parçası, bundan alengirli bir şeyler çıkarmaya çalışmayın! Ben ve Troy daima takımın iyiliğini birinci plana koyarak hareket ettik!
Jones: Ama onun zamansız ölümü sayesinde artık büyük maçlarda oyun kurucu olarak oynayabilirsin. Kendini göstermek için nihayet güzel bir fırsat...

İncele: Kurbanın Bilgisayarı
(İncelemeden önce)
Jones: Troy'un bilgisayarı şifre istiyor...
Jones: <İsim>, bunu ben halledebilirim! Hiç merak etme, bak şimdi ne yapacağım! A,B,C,D! Bu olmadı. Peki; 1,2,3,4...
Jones: Of, ben çok sıkıldım. <İsim>, lütfen şu bilgisayarın şifresini kırabilir misin?
(İncelemeden sonra)
Jones: Kurbanın bilgisayarı çok güvenli bir şifreyle korunuyormuş, ama sen bu şifreyi anında kırdın, <İsim>! Bunu nasıl yapabiliyorsun, cidden?
Jones: Hadi bu bilgisayarı laboratuvara gönderelim. Alex, tüm verileri bizim için seve seve kurtaracaktır!

Analiz et: Kurbanın Bilgisayarı
Alex: Kurbanın bilgisayarı çok sıkıcı bilgilerle doluymuş, tabii Amerikan futbolunu sevmiyorsanız.
Alex: Görebildiğim kadarıyla yasa dışı bir şey yok, posta kutusunda da bir tehdit iletisi yok... En dikkate değer şeyler, fotoğraf albümleri.
Alex: Kurbanın, Madison Springer ile çekilmiş TONLARCA fotoğrafı var. Partide, piknikte, maçtan sonra...
Jones: Madison mı? Psi Sigma Gamma kız kardeşliğinin Başkanı olan kız mı?
Alex: Evet. Kız aynı zamanda Bıldırcınlar'ın da ponpon kız lideriymiş, şimdi taşlar yerine oturuyor değil mi?
Jones: Ponpon kız ve oyun kurucu... Çok klişe! Hadi gidip Bayan Madison'la konuşalım, <İsim>!

Madison ile kurbanla ilişkisi hakkında konuş.
Jones: Selam Madison. Troy Takiguchi ile birlikte çektirdiğiniz fotoğrafları bulduk, bu konuda bize bir şeyler söyleyebilir misin?
Madison: Her şey çok açık, değil mi, <Rütbe> <İsim>? Troy ile çıkıyorduk.
Jones: Başın sağ olsun, Madison, çok üzgünüz. Sen ve Troy ne kadar zamandır çıkıyordunuz?
Madison: Altı ay oldu galiba. Geçen sezonun son maçından sonra başladık, ama onu yaz boyunca hiç görmedim.
Madison: Onun aklı fikri futboldur. Her gün en iyi oyuncu olmak için sürekli antrenman yapardı... Bakın başına ne geldi!
Madison: En kötüsü de, birlikte Mezuniyet Balosu'na gidecektik! Birlikte o kadar havalı görünecektik ki, ama şimdi... sevgilim yok!
Jones: Senin en çok canını sıkan şey BU mu yani?
Madison: Affedersin, <Rütbe> <İsim>, hâlâ olayın şoku altındayım. Troy... iyi bir çocuktu. Onu gerçekten çok özleyeceğim.

-Daha sonra, polis karakolunda...-
Nathan: <İsim>, güzel haberlerim var! Kurbanın kolunda bulduğum iğne izini hatırlıyor musun? Hah, işte ona daha yakından baktım.
Nathan: O bölge biraz kızarmıştı, ki bu hiç mantıklı bir şey değil. Ne de olsa kurban, her gün kendisine insülin enjekte ediyormuş.
Nathan: Troy'un cildindeki kızarıklıkların sebebi "kapsaisin"miş, yani kırmızı acı biberleri lezzetli acılı yapan madde. Belli ki çocuğun buna alerjisi varmış.
Nathan: Bu da demek oluyor ki katil, şırıngayla uğraştığı sırada üzerine kapsaisin bulaştırmış... yani katil acılı gıda yiyor!
(Nathan ile konuştuktan sonra)
Ramirez: <Rütbe> <İsim>! Böldüğüm için... kusura bakma... ama... Üniversite'de... bir olay meydana geldi!
Jones: Hey, Ramirez, sakin ol! Neler oluyor?
Ramirez: Bir... oturup... soluklanayım...
Ramirez: Üniversite seni çağırıyor. Bir haneye tecavüz vakası!!

2. Bölüm


Ramirez: <Rütbe> <İsim>, şimdi Üniversite'den aradılar. Revirde bir haneye tecavüz vakası yaşanmış!!
Jones: Haneye tecavüz? Revirde? Bir öğrencinin EPO enjeksiyonu sonucu ölmesinden sonra böyle bir vakanın gerçekleşme olasılığı ne olabilir ki?!
Jones: Troy, günlük insülin dozunu enjekte etmek istiyormuş...
Jones: ... ama katil, insüline öldürücü dozda EPO eklemiş!
Jones: Peki, Troy ilaçlarını nerede tutuyor... tabi ki üniversitenin revirinde! Hadi hemen oraya gidelim, <İsim>!

Grimsborough Üniversitesi
Jones: Üniversite haritasına bakılırsa revir bu tarafta. Öğrencilerin en çok yaralandığı yer olduğu için reviri futbol sahasının yakınına kurmuşlar.
Jones: <İsim>, bak! Chad Baker, futbol sahasında antrenman yapıyor!
Jones: Takım arkadaşının ölümünden sonra hemen antrenmana başlamış olduğuna inanamıyorum... Revire göz attıktan sonra belki onunla da konuşabiliriz, ne dersin?

Chad ile takımdaki yeni yerini konuş.
Jones: Ooo Chad, sahalara dönmüşsün bakıyorum? Hiç vakit kaybetmiyorsun, öyle mi?
Chad: Aylardır o lanet olası yedek kulübesinde oturuyorum. Tabii ki sahalara döneceğim! Sıradaki maça formda çıkmak için deli gibi antrenman yapmam gerek!
Chad: Bana öyle bakmayın, aynasızlar. Bunu hak ettim! Hem Troy da öyle melek falan değildi...
Chad: Sırf "meşhur" diye, herkese böcek muamelesi yapıyordu, sevgilisi dahil! Abi, ben Madison gibi bir kızla çıkacağım ki, o kıza gözüm gibi bakardım yeminle!
Chad: O kız hem şeker gibi tatlıdır hem de kırmızı acı biber gibi yakar... Ben de acıya hastayımdır, anlarsınız ya!
Jones: Yani SADECE Troy'un takımdaki yerini istemiyordun, öyle mi? Kızı da istiyordun.
Jones: Chad, itiraf edersen cezanda indirim yapılabilir, biliyorsun değil mi?
Chad: Tabii tabii. Troy'u ben öldürmedim. Bakın, işime odaklanmam ve antrenmana dönmem gerekiyor. Çıkarken kapıyı suratınıza çarpmayı unutmayın.
(Chad ile konuştuktan sonra)
Jones: Bu soruşturmada aydınlanması gereken bölümler var, <İsim>!
Jones: Biliyorum! Chad Baker, futbol sahasında antrenman yapadursun...
Jones: Hadi gidip kurbanla ortak kullandığı yurt odasına bir kez daha bakalım! Var mısın, <İsim>?

İncele: Revir
(İncelemeden önce)
Jones: Şuna bak, revirin kapısı net bir şekilde zorlanmış, <İsim>.
Jones: Hadi etrafa bir göz atalım. Şu dağınıklığa bak! Acaba hırsız aradığı şeyi buldu mu...
(İncelemeden sonra)
Jones: Kullanılmış bir şırınga! <İsim>, aradığımız şey tam olarak bu. Bu, insülin enjeksiyonlarında kullanılmış olmalı!
Jones: Bu da demek oluyor ki şeker hastası olan Troy bunu kullanmış olabilir... tabii katili de! Bunu derhal laboratuvara gönderelim!
Jones: Ayrıca revir buzdolabında ne olduğunu da merak ediyorum. Bir baksak mı dersin?

İncele: Buzdolabı
Jones: Revir buzdolabının içinde bir EPO şişesi bulduğuna inanamıyorum, <İsim>!
Jones: Hiç kuşku yok ki bu şişe reçeteli ilaçlara ait değil! Hem burada sadece bir şişe vardı.
Jones: Haklısın, bu meseleyi Üniversite Hemşiresi Bayan Karimah Breen ile konuşsak iyi olur.
Jones: Ayrıca şişenin etiketine de daha yakından bakmamız lazım. Bu siyah leke nereden gelmiş acaba...

Hemşire Breen ile haneye tecavüzü konuş.
Karimah: Revirimdeki haneye tecavüzü soruşturduğun için teşekkür ederim <Rütbe> <İsim>! Ne kadar meşgul olduğunun farkındayım!
Jones: Bayan Breen, <Rütbe> <İsim> revirin buzdolabında EPO şişesi buldu. Bu tür ürünleri sık kullanır mısınız?
Karimah: Tabii ki hayır! Bende sadece temel ilaçlar vardır, öğrencilerin reçeteli ilaçları. Tabii ki bazı hormonlar da var, ama EPO kesinlikle bu listede yer almıyor!
Karimah: Burada depoladığım en güçlü şey ekstra acılı Cehennem Sosu, o da zaten kişisel kullanım için!
Jones: Yani hırsızın, arkasında bir şey BIRAKTIĞINI mı söylüyorsunuz?
Karimah: Elbette. Stoklarımda eksik gedik yok. Bazı malzemelerin... kaybolmasına alışkınım, ama daha önce böyle bir şeye tanık olmamıştım!
Jones: Yani revirin daha önce soyulduğunu mu söylüyorsunuz? Peki hırsızlığı neden rapor etmediniz?
Karimah: Futbol takımındaki çocuklardan biri biraz itici güce ihtiyaç duymuş diye düşünmüştüm. Onların başını derde sokmayayım dedim!
Karimah: Bakın, dopingin yanlış bir şey olduğunu hepimiz biliyoruz. Ama çocukların, karaborsadan neyin nesi kimin fesi olduğunu bilmedikleri şeyleri alacaklarına, revirimden ilaç çalmalarını yeğlerim.
(Karimah ile konuştuktan sonra)
Jones: Dopingin yanlış olduğunu bilen Hemşire Breen gibi birinin, bu o kadar da takmaması normal mi?
Jones: Haklısın, <İsim>, bir gözümüz onda olsun.

İncele: EPO Şişesi
Jones: Harika! Bu örneği analize gönderelim. Eminim revirin buzdolabında bulduğun EPO şişesi ile ilgili birçok soruyu yanıtlayacaktır.

Analiz et: Yağlı Madde
Grace: Revirden getirdiğin EPO şişesi çok işimize yaradı, <İsim>!
Grace: Etiketten aldığın numune, parafin bal mumu, vazelin ve siyah pigment karışımından oluşuyor. Kısacası, siyah makyaj!
Grace: Futbolcular, bunu güneş parıltısını azaltmak için yapıyor, taraftarlar da birliktelik duygusunu göstermek için!
Jones: Yani katil, Troy'un şırıngasına EPO'yu zerk ettikten sonra makyajı arkasında mı bırakmış?
Grace: Aynen öyle! <İsim>, bulduğun şişe sayesinde katilin siyah makyaj yaptığından eminiz!

Analiz et: Şırınga
Nathan: <İsim>, revirde bulduğun şırınga, Troy Takiguchi'nin kullandığı son insülin şırıngasıymış!
Nathan: Yani bu şırınga aynı zamanda, katilin de Troy'un haberi olmadan EPO'yu enjekte ettiği şırınga! Ama hepsi bu kadar değil!
Nathan: Şırınganın pistonunda su takviyesi yapan türden bir spor içeceğine ait izler buldum!
Jones: Peki bunların Troy tarafından değil de katil tarafından bırakıldığına emin miyiz?
Nathan: Can alıcı noktaya parmak bastın. Bu izler, pistonun uç kısmının altında yer alıyor. Yani katil, EPO'yu şişeden çekmek için parmaklarıyla bunu çekmiş demektir.
Nathan: Ancak kurbanın, şırınganın içindeki ilacı kendisine enjekte etmek için pistonun ÜST kısmını itmesi yeterli olacaktı.
Jones: Vay... Çok zekice, Nathan! Demek katil, şırıngaya dokunmadan önce bir tür spor içeceği kullanmış!

İncele: Ranza Yatakları
Jones: Öğrencilerin, eşyalarını dikkatsiz kullandıklarını biliyorum ama şu cep telefonuna baksana! Chad ile Troy bunu top olarak kullandılar herhalde!
Jones: Bunu onarmak mümkün değil... ama bunu daha önce de söylemiştim, sen beni her seferinde haksız çıkarmıştın, <İsim>!
Jones: Bir de şu kağıt yığınına baksak iyi olur gibi, ne dersin?

İncele: Bozuk Akıllı Telefon
Jones: Beni şaşırtmadan duramıyorsun, <İsim>. Troy'un odasında bulduğun cep telefonu tekrar çalışır duruma geldi!
Jones: Bu... EPEY pembeymiş. Hafiyelik hislerim bana bu telefonun, oda arkadaşlarından hiçbirine ait olmadığını söylüyor!
Jones: Kahretsin, telefondaki veriler şifrelenmiş. Bu ipucunun bizi nereye götüreceğini anlamak için Alex'e ihtiyacımız olacak. Telefonu analize gönderelim.

Analiz et: Akıllı Telefon
Alex: Kurbanın yurt odasında bulduğun akıllı telefon, Madison'a ait. Üzerindeki şifreleme metodu çok zayıftı, kırması fazla vakit almadı.
Alex: Uzun süren şeyse, Madison'ın fotoğraf albümünde gezinmekti. Arkadaşları ve o EPEY fotoğraf çekmişler.
Alex: Sizin için önemli bir not: Telefonda, bir gece kulübünde Bloody Mary içkisine muazzam miktarda acı sos döktüğü bir fotoğrafı var.
Alex: Ayrıca arkadaşlarından, Troy Takiguchi'nin etrafta... "takıldığına" dair uyarıcı mesajlar almış.
Jones: Troy onu aldatıyor muymuş? Bir an önce Madison ile konuşmalıyız, <İsim>!

Madison ile kurbanın ihanetini konuş.
Jones: Madison şu anda ponpon kız antrenmanında, ama ara vermeye hazır gibi duruyor, <İsim>. Gidelim mi?
Jones: Madison, acaba se... Hmm, bu içtiğin şey spor içeceği mi?
Madison: Evet, içmesem yazık olur, çünkü ücretsiz! Simple Spor İçeceği, Bıldırcınlar'ın sponsorudur.
Madison: N'oldu? Bu şüpheli bir hareket mi, <Rütbe>? Birçok oyuncu bunu içiyor, Chad de dahil. Hemşire Breen'i de birkaç şişe götürürken gördüğümü söyleyebilirim.
Jones: Bu... çok işimize yarayacak, teşekkürler. Neyse, Madison. Troy ile ayrılmak istiyormuşsun, bu doğru mu?
Madison: Oo. Demek bunu biliyorsunuz. Şey, evet. O yalancı domuzun, beni aldattığını anladığımda, ona her şeyin bittiğini söyledim.
Madison: Ne oldu dersiniz? BANA kızmaya başladı! Sanki orada burada yatmasının sebebi BENMİŞİM gibi!
Madison: ... Neyse, artık her şey bitti. Hayatıma devam etmek istiyorum, Troy da nur içinde yatsın.

İncele: Kağıt Yığını
Jones: <İsim>, bu kağıt yığınında bulduğun spor dergisi, en ilham verici spor dergilerinden birisi!
Jones: Kapak da çok göz alıcı: "Boedeker ile Takiguchi, bu üniversite futbol sezonundan bizi heyecanlandıran bir rekabet."
Jones: Bakalım yazıda ne diyor... Sayfa 34... "Her ikisinin de seçim için adı geçiyor, ancak Takiguchi'nin bu sezon bir adım önde olduğuna dair dedikodular var."
Jones: Yani Boedeker, rakibi ve aynı zamanda vakanın kurbanı olan Troy Takiguchi'nin seçilme şansı yüksek olduğu için göz ardı edilebilirmiş...
Jones: "Harika kariyerine rağmen steroid kullanım iddialarının yapıldığı Boedeker..." Doping mi?
Jones: Bence Armadillolar'ın oyun kurucusu Thomas ile bu iddiaları konuşsak çok iyi olacak, ne dersin <İsim>?

Thomas ile steroid dedikodusunu konuş.
Thomas: Kendi kendime doping mi yaptım yani? O paçavranın yazdığına mı inanıyorsunuz? Yapmayın <Rütbe> <İsim>, bu vücut için çok çalıştım ve gururluyum! Steroid kullanmanın nesi gurur verici?
Thomas: Yasal bir şey değil, hileli ve de aşağılık; yani karşısında durduğum her şey! Bu dedikodular çok hızlı yayılıyor çünkü dürüst bir oyuncunun kariyerini yok etmenin en kolay yolu bu!
Thomas: Hile yapmak için oynuyorsanız, o zaman bu yaptığınıza spor denmez, fantezidir sadece!
Thomas: Yaptığım en yasa dışı hareket, Bıldırcınlar'ın maç öncesi pikniğine katılmak ve birkaç tane acılı kanat çalmaktı...
Thomas: Çok güzeldi tabii. Kanatları güney tarzı acı sosla hazırlamışlardı. Öyle muhallebi çocuklarına göre değil, uyarmadı demeyin!

-Daha sonra, polis karakolunda...-
Franklin Caldwell: <Rütbe> <İsim>! Biraz konuşabilir miyiz, lütfen?
Jones: Şu anda adli bir soruşturmanın tam ortasındayız, Bay Caldwell. Umarım önemli bir meseledir.
Franklin: Önemli! Bu... Bu mesele Karimah Breen ile ilgili.
Jones: Hemşire Breen mi? Üniversitenin revirinden sorumlu hanım?
Franklin: Evet o. Mesele şu ki... Hemşire Breen'in sabıkası var!
Jones: Ne!

3. Bölüm


Franklin: <Rütbe> <İsim>, genelde insanları böyle ispiyonlayan biri değilim ama takımımın itibarı tehlikede. Sizlerin her trlü bilgiye sahip olduğunuzdan emin olmak istiyorum!
Jones: Kurbanın, insülin şırıngasında EPO bulunduğundan haberi olmadığını biliyoruz. Çözmeye çalıştığımız şey... o şırıngaya kimin müdahale etmiş olabileceği?
Franklin: Ben de sizinle bu konu hakkında görüşmek istedim, <Rütbe> <İsim>. Üniversite hemşiresi Bayan Breen'in sabıkası var!
Jones: Ne?! Ne demek istiyorsunuz sabıka demekle? Ne tür bir suç işlemiş?
Franklin: Ben... Burada konuşmasak iyi olur, sizin için de bir sakıncası yoksa. Sahada buluşsak olur mu, <Rütbe> <İsim>?
Jones: Peki madem, öyle olsun. Sizinle orada en kısa sürede buluşacağız, Bay Caldwell.

Koç Caldwell ile Hemşire Breen'i konuş.
Franklin: Dediğim gibi, <Rütbe> <İsim>, insanları ispiyonlamaktan hoşlanmam, ama burada söz konusu olan takımım.
Franklin: Olayın aslı şu ki Bayan Breen, geçmişte öğrencilere doping hormonu sağladı!
Jones: Ne... Nasıl olabilir bu? Peki, böyle bir durum varsa nasıl hâlâ orada çalışabiliyor?
Franklin: Birkaç yıl önce yaşandı. Bir öğrencinin odasında steroid bulundu. Soruşturmalar gösterdi ki öğrenciye hapları sağlayan şahıs Karimah imiş.
Franklin: Kovulması ve kara listeye alınması gerekiyordu, ama Dekan, Karimah'a ikinci bir şans verilmesine karar verdi. Bu olay siciline işlendi ve çok ağır bir ceza verildi ama işine devam etti.
Franklin: Sistem bugünlerde iyice saçmaladı. Üniversitede böyle birinin çalışıyor olması işimi daha da zorlaştırıyor!
Franklin: Patronuma hep söyledim. Elektrolitleri yenilemek için su takviyesi yapan spor içeceği ve ayağa kaldırmak için de acılı sos yeter! Ben sadece bunları kullanıyorum ve zımba gibiyim!
Franklin: Hemşirenin, öğrencilere yasa dışı doping hormonlarını mesai saatleri sonrasında vermiş olabileceği gerçeği varken ne diye beni dinlesinler?
(Franklin ile konuştuktan sonra)
Jones: Haklısın, <İsim>, Hemşire Breen'in bazı konuları açıklaması gerek.
Jones: Hemşire, geçmişte öğrencilere yasa dışı madde vermişse, bunu tekrar yapmadığını kim söyleyebilir?
Jones: Madem buraya, suç mahalline geldik... biliyorum belki saçmalayacağım ama sence de katil... Troy'un ölümünü kenardan izlemiş olamaz mı?
Jones: Senin de böyle düşündüğünü bilmek güzel! O zaman saha kenarına bir bakalım!

Hemşire Breen ile steroid dağıtımını konuş.
Karimah: Demek öğrendiniz. Bir gün gelip beni bulacağından korkuyordum zaten... Dört yıl önce ben... bir öğrenciye anabolik steroid verdim.
Karimah: Vazgeçirmeye çalıştım, ama çaresiz kalmıştı, daha güçlü ve daha iyi olmayı takıntı haline getirmişti!
Jones: Siz de verdiniz, öyle mi?! Sizin asıl göreviniz bu çocuklarla ilgilenmek!
Karimah: Size daha önce de söyledim, öğrencilerimin internetten sahte ilaç almasına göz yumamam! Bunu onlara benim vermem daha güvenli!
Karimah: Neyse, bu zaten sadece bir kez oldu. Ceza olarak 7.000 dolar ödedim ve artık kimseye reçetesiz ilaç vermiyorum. Bu da hikayenin sonu.
Karimah: Buna biz karar veririz. Bayan Breen, reviri bir kez daha kontrol etmemiz lazım.

İncele: Saha Kenarı
Jones: Hımm. Bu havluyu, sadece maçla ilgisi olan biri kullanmış olabilir.
Jones: Kirli. Üzerinde kırmızı ve siyah lekeler var... Bunun neden dikkatini çektiğini anladım, <İsim>. Hadi bir örnek alalım!

İncele: Kirli Havlu
Jones: İyi iş çıkardın, <İsim>! Umarım, kirli havludan topladığın lifler bize katil hakkında ipucu verir!

Analiz et: Lifler
Grace: Futbol sahasında bulduğun havlu... çok çok kirliymiş, en hafif tabiriyle.
Grace: Bana verdiğin liflerde, senin de tahmin ettiğin gibi siyah yüz boyası ve kırmızı acı biber kalıntıları vardı.
Grace: Ayrıca, az da olsa EPO izi buldum. Havlunun kime ait olduğuna dair bir tahmininiz var mı?
Jones: Katil, tabii ki!
Grace: Doğru. Fiberlerde başka bir madde daha vardı: Klorofil!
Grace: Klorofil, liflerin içine kadar işlemişti, sanki birisi bu havluyu, bir şeydeki çim lekesini çıkarmak için kullanmış!
Grace: Ancak çim lekesini iyice yıkamadan çıkarmak mümkün değildir. Katilin giysilerinin üzerindeki lekenin çıkmamış olduğuna adım gibi eminim!

İncele: Çalışma Masası
Jones: Gözlerin çok keskin, <İsim>! Bu hap şişesi benim gözüme çarpmamıştı, eşyaların altında kalmış!
Jones: Şişedeki lekeye bak... siyah makyaj lekesi! EPO şişesinde de aynı leke vardı...
Jones: Bu da demek oluyor ki bu hap şişesini buraya katil düşürmüş!!
Jones: Bunun ne olduğunu bulmamız gerek. Etiketin üzerindeki yazı işe yarayabilirdi ama okuyamıyorum! Bir el atsan, <İsim>?

İncele: Hap Şişesi
Jones: Revirde bulduğun hap şişesinin etiketini çok iyi çözdün, <İsim>, ama...
Jones: Etikette ne yazdığını tam olarak anlayamadım! "225-90-31XD"... Bu da ne demek acaba?
Jones: Bu şişeyi derhal laboratuvara gönderelim. Umarım birisi bunun anlamını bize söyleyebilir.

Analiz et: Hap Şişesi
Grace: Revirde bulduğun hap şişesinde vitaminler varmış, <İsim>.
Jones: Vitamin mi? Nedense daha yasa dışı bir şeyler bekliyordum...
Grace: Yasa dışı olmayabilir ama çok kullanışlı. Şifreli etiket, <İsim>, vitaminlerin hesaplanmış alınma dozajına ait.
Grace: "225/90=31XD", 90 pound (40 kg) başına bir hap. Yani 225-pound (102 kiloluk) bir yetişkin günde üç hap almalı.
Grace: Bu da demek oluyor ki... katil, 225 pounds (102 kilo)!


Jones: <İsim>, senin çalışkanlığın sayesinde, nihayet Troy Takiguchi'nin katilini parmaklıklar ardına atmak için gerekli her kanıta sahibiz!
Jones: <İsim>, hadi gidip şu katili tutuklayalım!

Katili tutukla.
Jones: Koç Caldwell? Troy Takiguchi'yi öldürenin siz olduğuna inanamıyorum. Böyle bir şeyi niye yaptınız ki?
Franklin: Beni ne sanıyorsunuz siz? Onun ölmesini istememiştim!!
Franklin: Ben sadece... maçtan önce ona itici bir güç vermek istedim, hepsi bu! Bakın, o süper ligden Yetenek Avcıları'nın geleceğini bilmiyordum.
Franklin: Troy'un fiziksel gücü muhteşemdir ama dayanıklılık seviyesi biraz daha iyi olabilirdi. O yüzden sahada parlamasını sağlamak istemiştim!
Jones: Yani insülin şırıngasına EPO koydunuz, ama dozajı ayarlayamadınız.
Franklin: Tanrım, evet, evet! O kadar yaklaşmıştık ki. Bıldırcınlar'a ulusal şöhreti kazandıracak son şutu kaçırdım...
Jones: Bir insan öldü, sizin aklınızda hala futbol mu var?
Jones: Troy'un şırıngasına müdahale etmeyi nasıl başardınız? Sizin böyle bir şey yaptığınızı nasıl anlamadı?
Franklin: Troy, insülin çantasını revirde tutardı. Hemşire Breen'in öğle yemeğine çıkmasını bekledim, sonra da içeri girdim.
Franklin: Daha önce EPO kullanmamıştım. İnsülin ile karıştırmanın sorun yaratacağını bilmiyordum... Onu öldüreceği konusunda hiçbir fikrim yoktu!
Jones: Bir saniye, ama bunu maçtan ÖNCE yaptınız... Peki cinayetten SONRA revire neden ikinci kez girdiniz? Amacınız neydi?
Franklin: <Rütbe> <İsim> gerçeğe yaklaşmaya başladığında, EPO şişesini Karimah'ın malzemelerinin arasına saklamak için geri gittim.
Franklin: O kadın, öğrencilere daha önce yasa dışı ilaç vermişti! Şişeyi orada bulursanız, suç da onun üstüne kalır diye düşünmüştüm.
Jones: Yani korumanız altındaki bir öğrenciyi öldürmekle kalmadınız, cinayeti başka bir üniversite çalışanının üzerine yıkmaya kalkıştınız...
Jones: <Rütbe> <İsim>, seni bilmem ama ben duyacağımı duydum. Franklin Caldwell, tutuklusunuz! Söyleyeceğiniz her şey aleyhinizde --


Yargıç Olivia Hall: Bay Caldwell. Üniversite takımının koçu olarak öğrencilerden sorumlusunuz. Korumanız altındaki öğrencilerden.
Yargıç Hall: Ama siz bunun yerine bir oyuncuya, bilgisi dahilinde olmadan ilaç verdiniz ve bu şekilde onun ölümüne neden oldunuz.
Yargıç Hall: Öğrencilerden sorumlu olan biri olarak bu yaptığınız hareket pervasız ve kabul edilmez, Bay Caldwell.
Franklin: Çok çaresizdim, sayın Hakim! Troy'un ölmesini ister miyim! Ben sadece kariyerine yardımcı olayım dedim!
Yargıç Hall: Yeter! Sizden tek bir kelime daha duymak istemiyorum!
Yargıç Hall: Troy Takiguchi'yi kasıtsız olarak öldürmek suçundan Mahkeme sizi dört yıl hapis cezasına çarptırıyor ve koçluk lisansınızı elinizden alıyor. Mahkeme sona ermiştir!


Jones: Umarım, Grimsborough Bıldırcınları kısa sürede toparlanır. Şimdi ihtiyaçları olan tek şey yeni bir koç...
Jones: Dekan, Üniversite stadının adını "Troy Takiguchi Stadı" olarak değiştirmeyi düşünüyor. Sence de yakışmaz mı?
Jones: Bu tam senlik, <İsim>... Her ne yaşanırsa yaşansın, her zaman hayata devam etmemiz gerek!
Jones: Bir sonraki maçta Bıldırcınlar'ın neler yapacağını görmek için stada gideceğiz, değil mi? Umarım bu vaka futbola olan sevgini azaltmamıştır, <İsim>?

Ek Soruşturma


Samuel King: Bu soruşturmada gösterdiğin başarı nedeniyle seni kutlarım, <Rütbe> <İsim>! Kısa sürede sorunun üstesinden geldin!
Samuel King: Ayrıca, Bıldırcınlar'ın da boş durmadığını söyleyeyim! Yeni bir koç buldular. Armadillo ile aralarındaki maç da ileri bir tarihe alındı. Umarım bu kez kesilmeden yapılabilir!
Samuel King: Ama öncelikle, üniversite hemşiresi Karimah Breen'i yoklamanı istiyorum. Revirdeki haneye tecavüz vakasından sonra... bir gözünün orada olmasını istiyorum!


Grace: <İsim>! Duyduğuma göre Üniversite revirine gidiyormuşsun! Ben de seninle gelebilir miyim?
Grace: Bıldırcınlar'ın maçını seyretmek, ayrıca üniversitenin hemşiresi ile de tanışmak istiyorum. Benim meslektaşım, üniversite öğrencileriyle nasıl baş ettiğini merak ediyorum.
Jones: Tabii ki Grace! <İsim> ile birlikte gidebilirsiniz, tabii sonrasında bizi bırakıp kariyerine Üniversite hemşiresi olarak devam etmeyi düşünmüyorsan!
Grace: Okul sırasında gerçekten de hemşire olmayı istemiştim. Gençlerle çalışmayı çok isterdim, öğrencilere yardım etmek ve onlara bakmak...
Grace: Ama gençlere, kötü adamları parmaklıkların arkasına atarak ve bu dünyayı daha da yaşanılır bir hale getirmek için çalışarak daha iyi yardım edeceğime karar verdim! Bu yüzden adli tıbbı seçtim.
Jones: Kampüse gitmişken, maçtan önce Madison ve Chad'i de yoklayabiliriz. Bıldırcınlar'ın Troy olmadan da en iyi takım olduğunu kanıtlamak zorunda kaldıkları için baskı altında olmalılar!

Madison Springer ile konuş.
Jones: Selam Madison, biz de se--
Madison: Beth! Bacaklarını daha yukarı kaldırabileceğini biliyorum! Gülümseyin kızlar, sizler ponpon ekibisiniz, işiniz insanları neşelendirmek! 1,2,3, zıpla! Of, işe yaramazsınız! Bir ara verelim bari!
Madison: Of, çok sinir bozucu! Önce özel ponponlarımı kaybettim, şimdi de en iyi ponpon kızlarımdan biri grip oldu! Lanet olsun gribe! Koreografide onun yerine birini bulmak kolay değil ki!
Madison: Aslında... Biraz kaba olacak biliyorum ama, <Rütbe> <İsim>, senin yardımına ihtiyacım var. Dediğim gibi, ponponlarımı kaybettim. Maç sırasında kullanmam gereken mavi ve altın rengi çift!
Madison: Antrenmanda kullandığım bir çift var, ama onlar pembe! Lider ponpon kızın, mavi formaları içindeki Bıldırcınlar'ı desteklemek için eskimiş pembe ponponlar kullanması hiç yakışık almaz!
Madison: Ben takımı, bir ponpon kız gösterisini andıracak hale sokmaya çalışırken, sen de arar mısın? O ponponları Troy'un ölümünden sonra hiç kullanmadım, yani buralarda bir yerde olmalı!

İncele: Futbol Sahası
Jones: Top deposu mu? Sence birisi Madison'ın ponponlarını oraya mı saklamıştır, <İsim>?
Jones: Peki madem, depoya bir bakalım! Sonra da... topu alıp koşmaya başlayabilirsin!

İncele: Top Deposu
Jones: İyi yakaladın, <İsim>! Bu kutunun içine konmuş onca farklı top arasından ponponları seçemeyebilirdim.
Jones: Ancak bunların, Madison'a ait olduğundan emin olmalıyız. Sen de fark ettin mi? Ponponlar, bir elastik ile birbirine bağlanmış ve üzerine de etiket iliştirilmiş.
Jones: Mürekkep silinmiş, ama birazcık pudrayla tekrar okunur hale getirilebilir, değil mi <İsim>?

İncele: Ponponlar
Jones: "Madison'ın özel ponponları -ONUN İZNİ OLMADAN ASLA DOKUNMAYIN! (Beth, buna sen de dahilsin!)" ... Bu ponponlar kesinlikle Madison'ın! Antrenmanı biter bitmez ona verebiliriz.
Jones: Bu kadar sert olduğunu hiç tahmin etmezdim. Ponpon kızlar ekibine bağırışları ta buradan duyulabiliyor. Tatlı kız, antrenman sırasında tam bir eğitim çavuşuna dönüşüyor!

Madison'a ponponları ver.
Madison: Hadi kızlar! 1, 2, 3, zıpla! Güzel! Şimdi ponponlarınızı atın! 4, 5, 6, dönün veeee... Porté! Mükemmel! Pekala, şimdi beş dakika ara veriyoruz. Maçta herkesin mükemmel olmasını istiyorum!
Jones: Madison, <Rütbe> <İsim> ponponlarını buldu! "Özel" ponpon çiftin, top deposundan çıktı.
Madison: Aa! Çok teşekkürler <Rütbe> <İsim>! Pembeleri kullanacağım diye moralim bozulmuştu! Güzel ponponları olmayan bir ponpon kız lideri, kızı olmayan erkek partisi gibidir.
Jones: Ee... Bu benzetmeni pek anlamadım sanırım.
Madison: Galiba, üniversitede pek popüler biri değildiniz. <Rütbe> <İsim>, sahanın yanında yiyecek standı var. Beni Madison gönderdi deyin, size ücretsiz sosisli sandviç veya hamburger versin!

Chad Baker ile konuş.
Jones: Selam Chad, nasıl gidiyor? Artık Bıldırcınlar'ın oyun kurucususun. Armadillolar, sana acımayacak, ben de sana acımayacağım! Umarım sıradaki maç için iyi bir taktiğin vardır!
Chad: Tabii ki var! Çoktan hazırım. İster inanın ister inanmayın, Bıldırcınlar hala en iyi takım, hem de Troy'suz! Maç öncesi ritüelimi yapmam yeterli, sonra topları kaleye göndereceğime eminim!
Jones: Ritüel derken? Yapma, yaptıkları hatalarını şanssızlığıa bağlayan aşırı batıl inançlı o oyunculardan biri misin sen de yoksa?
Chad: Ne derseniz deyin, her maçtan önce eski topumla oynarım, rahatlamak için. Babam o topu bana altı yaşımdayken vermişti ve en sevdiğim oyunculara imzalatmıştı. Kaybedersem bunu kötü şansa yorarım!
Chad: Meraklı soruşturmanız yüzünden kendi odam, eskisinden daha dağınık ve topumu da bir türlü bulamıyorum. Umarım takım antrenmanından önce bulurum... Neyse, o kadar da önemli değil. Sonra görüşürüz.
(Chad ile konuştuktan sonra)
Jones: <İsim>, Troy çok iyiydi, Chad'in şansı yardım etmezse Bıldırcınlar'ı zafere taşıyacağından kuşkuluyum. Onların kaybetmesini istemiyorum. O odasında yokken şu "uğurlu topu" arayalım mı?

İncele: Troy'un Yurt Odası
Jones: Haklısın <İsim>! Bu dökük deri parçaları Chad'in topuna ait olabilir. Top belli ki patladıktan sonra dağılmış. Hadi bunu toparlayalım!

İncele: Patlak Top
Jones: İyi iş çıkardın, <İsim>! Bu topu gerçekten de harika bir şekilde toparladın, üzerinde imzalar da yerli yerinde duruyor! Hala yıpranmış görünüyor ya, neyse... Bu konuda sen bile bir şey yapamazsın.
Jones: Chad bunu bayağı kullanmış ve sevmiş. O belli ki bunun pek önemli olmadığını söylerken hava atıyordu... Bu topu ona verdiğimizde yüzünün nasıl bir hal alacağını merak ediyorum!

Chad Baker'a futbol topunu ver.
Chad: <Rütbe> <İsim>? Ben de gittiniz sanmıştım... Kusura bakmayın, ama konuşacak vaktim yok. Zaten pek konuşasım da yok. Maça hazırlanmam gerekiyor, o yüzden...
Jones: O yüzden bu topa ihtiyacın vardır belki, <İsim> bunu odanda patlamış halde buldu.
Chad: Topum! Neyse ki soruşturma sırasında kimse onu atmamış! Kaybettim diye çok endişelenmiştim, maça bile kendimi veremedim! Antrenman berbattı, zar zor bitirdim!
Chad: Bunu eski haline getirdiğiniz için çok teşekkür ederim, <Rütbe> <İsim>. Haşat olduğunu biliyordum. Sayenizde içim çok rahatladı, artık Armadillolar'a karşı en iyi oyunumu sergileyebilirim!
Jones: Evet, şu maçı kazansan iyi edersin! Tribünden seni destekleyeceğiz, acıma onlara!
Chad: Merak etmeyin, Bıldırcınlar bu maçı tereyağından kıl çeker gibi kazanacak! Bizi destekleyecekseniz, maçta bu kıyafetleri giyebilirsiniz! Bıldırcınlar'ın formaları, bu sene çok yedek yaptırmıştık.

Karimah Breen'e yardım eli uzat.
Grace: Merhaba Bayan Breen, ben Grace Delaney. <Rütbe> <İsim>'in ekibinde, adli tıp uzmanı olarak çalışıyorum. Revirde yaşanan haneye tecavüz vakasından sonra bir yardıma ihtiyacınız var mı diye geldik.
Karimah: Tanıştığımıza memnun oldum, lütfen bana Karimah de, Bayan Breen benim annem oluyor. O kadar yolu tepip buraya gelmeniz çok hoş. Revir, haneye tecavüz vakasından sonra darmadağın.
Karimah: Ben normalde çok düzenli biriyimdir, reviri çok düzenli kullanırım. Burada zehirli malzeme depolandığı için bu aynı zamanda bir zorunluluk. Umarım maça kadar temizliği bitirebilirim.
Karimah: Bizim çocukları desteklemeyi gerçekten çok istiyorum! Bıldırcınlar'ın logosundaki maviyle aynı renkte kendi yüz boyamı bile hazırladım! Zararsız bir sıvı, çıkarılması da kolay. Test bile ettim!
Grace: Gerçekten mi? Ne hoş! Ne tür bir malzeme kullandınız? Ben de hep, o istediğim tonu yakalamak için kendi rujumu yapayım diyorum! Yaptığınız boyayı görebilir miyim?
Karimah: Ne yazık ki boya şişesinin nerede olduğunu bilmiyorum. <Rütbe> <İsim>, madem yardım etmeyi önerdiniz, o zaman ben reviri toparlarken, siz ikiniz de mavi boya şişesini arayabilir misiniz?

İncele: Revir
Grace: Harikaydı, <İsim>! Bu mavi, kampüste dolanırken gördüğüm Bıldırcınlar bayrağının mavisine benziyor. Herkes Armadillo maçını heyecanla bekliyor!
Grace: Gençlerle çalışmak çok güzel... Sakın yanlış anlama <İsim>, seninle çalışmayı çok seviyorum. Ama ben öğrenciyken, hep bir üniversite hemşiresi olmak istemiştim.
Grace: Neyse, burası kimyasal dolu. Belki de bu mavi sıvı, Karimah'ın boyası değildir. Metilen maviyse, yüzüne sürmesi hiç de akıllıca olmaz. Bundan bir örnek alsan da ben de analiz etsem?

İncele: Mavi Şişe
Grace: Bravo! Bu sıvı örneği sayesinde, bulduğun şişenin içinde ne olduğunu öğrenebileceğiz! Elimden geldiğince çabuk olacağım! Karimah'ın gizli karışımını çok merak ediyorum!

Analiz et: Mavi Sıvı
Grace: Evet, <İsim>, Karimah'ın şişesinden aldığın örneği analiz ettim. Hiçbir sorun olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim!
Grace: Kesinlikle zararsız ve bir yüz boyası için oldukça ilginç bir karışım. Cidden, süpermarketlerde satılan ürünler bile bundan daha zehirli.
Grace: Tabii ki yüzünde uzun süre kalmaması gerek, çünkü cildin gözeneklerinin nefes alması gerek. Ama yine de bu çok nezih bir boya. Karimah harika bir kimyager!
Grace: Üzerimi değiştireyim de bunu Karimah'a verelim. Bu yaratıcı sıvıya çok emek vermiş, öğrencilere olan düşkünlüğünün bir göstergesi!

Karimah Breen'e boya şişesini ver.
Karimah: Yüz boyam! Teşekkürler, <İsim>! Çok mutlu oldum! Yüzüme sürmek için sabırsızlanıyorum! Revirde zehirli hiçbir şeyin olmadığına emin olmak için çok uğraştım!
Karimah: Yardımların için teşekkürler! Yüz boyamı sürene kadar bekle lütfen! Sen de ister misin, Grace? Sana çok yakışacağından eminim!
Grace: Ee.. Teşekkürler, ama almayayım. Seninki diğer boyaların aksine çok hafif olsa da, benim kızıl tenim bu tür ürünleri pek sevmiyor.
Grace: Ama istersen, havalı korna alıp maçı birlikte izleyebiliriz! Yaptığın bu boyayı incelediğimden beri seninle hep sohbet etmek istiyordum zaten!
Karimah: Bizimkileri seninle ve havalı kornayla desteklemeyi çok isterim, Grace! <İsim>, teşekkür adına bunu kabul et! Bıldırcınlar'ı desteklemek için ne istiyorsan bununla alabilirsin!

Advertisement